Özgürlük hareketi bir nehir gibidir. Onun kollarına dünyanın dört bir yanında akıp gelen binlerce seçkin militan
yıllarca akıp gelmektedir. Söz konusu toplumsallık, ustaların deyimiyle toplumculuk insanlığın umut ideolojisi
olduğunda, dünyanın öbür yakasında duran biri için Kürdistan kendi yurdu, Kürdistanlı bir sosyalist için ise
dünyanın öbür yakası bir devrimci olarak onun yurdudur.
Zamanında Che Guevera’nın dediği gibi: ”Her şeyden önce de dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir kişiye
karşı yapılan herhangi bir haksızlığı daima yüreğinizin en derin yerinde hissedebilin. Bu, bir devrimcinin en
güzel niteliğidir” sözleri her devrimcinin yüreğindedir.
Dünyanın öbür yakasında da olunsa, eğer yüreklerinin o en nazik yerlerinde insanlık için çarpan bir
maneviyatları varsa, bir insan için dünyanın her yeri onun kendi yurdu olduğu içindir ki, bir yerlerde birilerine
haksızlık yapılmış ise oraya akıp gitme bir devrimci görev, görev olduğu gibi insan olmanın da bir gereğidir.
Biliyoruz ki; Che adaletsizliğe ve onu yaratan sistem olan emperyalizme karşı bir başkaldırı kişiliğidir. Ve bu
başkaldırı sadece söylemle yapılan bir davranış değildir. Hele hele plansızca, dağınık ve keyfince yapılan bir
başkaldırı hiç mi hiç değildir. Che’nin başkaldırışı içindeki sesine yani vicdanına karşı gösterdiği sorumluluktur.
Che bir insan sevdalısıdır. Ve onun insan sevdalılığı genel insanlık içindir. Sömürüye, horlanmaya, ezilmeye,
ezilmişliğe, küçük görmelere kini sonsuzdur. O adil bir dünya istemektedir. O insanın insanca ortakça, eşitçe
yaşayacağı bir dünyayı özlemektedir.
Bager yoldaş sözün tam manasıyla bu bağlamda Che’ye ve Che’nin bir yoldaşı olarak sosyalist düşüncenin iyi
bir takipçisi olarak yüreğinin çırpıntılarını hep takip etmiştir. Öyle ki Rêber Apo’nun çocukluk hayallerine ihanet
etmeyin yaklaşımını Bager yoldaşın da esas aldığı yol olmuştur.
Gerillanın en güzel tanımı tabiatın evladı olması değil midir? Yoksa hayallerine sadık kalan özgürlük kavgacısı
mı demek gerekir? Çocukluk hayallerine ihanet etmeyen mi daha iyi bir tanımdır? Sınırsızca tutku düzeyinde
kendisini yaşam akışına özgürce kanatlanarak bırakan mıdır? Boyun eğmez, dik duruşlu, ezilenlerin en güçlü
silahı olarak yeniden adaleti tesis etmek için, kelle koltukta, en zor yaşam şartlarında ölümüne, inadına etini
dişlerine takarak yürüyerek geleceğin aydın günlerini yaratmak için baş koyan gerillaen fazla da Che ile
birleşmiyor mu?
Che denildiğinde ise aklasözün tam manasıyla Bager Nujiyan yoldaş aklıma geliyor.
Bager yoldaşı 2018 yılının baharında tanıdım. İsmini daha önce duymuştum. Partiye yazdığı 15 sayfalık
raporunda yeni paradigmayı bizatihi partinin merkezi okulunda, partinin bizatihi yakınında öğrenmek istediğini
ifade etmişti. Önerisi uygun görülmüştü. Kaldı ki raporu çok dolgun ve içerikli bulunmuştu. Tümü sosyalist
düşünceye, sosyalizme, yeni insana ilişkin düşüncelerle birlikte, yoğunlaşmalarını içeren bir rapor olduğunu
arkadaşlar ifade etmişlerdi. Kendimde yer yer eğitim çalışmalarına katıldığım için bu bağlamda Bager yoldaşın
ismini duymuştum. Eğitim çalışmalarının yanı sıra kendim de Almanya’da büyüyen bir Kürdistanlı genç olarak
her zaman öncelikli olarak Almanya’da gelen yoldaşlara ilgim daha fazla olsa da, dünyanın başka yerlerinde
dağlara akan gençlere dehep ilgi duymuşumdur. Bizler kendimizi dünya devrimci hareketinin bir parçası olarak
görüyoruz, böyle olunca dağlara akan enternasyonalistlere ilgimiz ve sevgimiz her zaman farklı olmuştur. Bu
bağlamda dağlara gelen yoldaşlar Alman yoldaşlar ise bu ilgi hem daha fazla olmuş hem de doğalında
ilişkilenme ise rahat olmuştur.
Evet, bunun için Bager yoldaşla tanışmadan ona ilişkin kısmen de olsa bilgilerim olmuştu. Ancak insanları ele
alma, değerlendirme hatta onlara ilişkin görüş belirtmenin en iyi yolu her zaman onları bizatihi tanımaktır,
onlarla aynı havayı teneffüs etmektir, tanışmaktır, tartışmaktır, aynı ortamı paylaşmaktır özcesi birlikte
yaşamaktır.
Bager yoldaşı ilk gördüğünüzde sesiz, izleyen, dinleyen, konuşurken hafif utangaç ve çekingen izlenimin yanı
sıra kişilik olarak son derece olgun, nerede neyi nasıl ifade edeceğini bilen bu bağlamda da yaşam tecrübesi
olan bir devrimci de olması gereken birikime sahip olduğunu görürdünüz.
Bager yoldaşla tartıştıkça ve onu tanıdıkça derin bir birikime sahip olduğunu göreceğiniz gibi sosyalizme
olaninancı ise göze çarpardı. Sosyalizm derken de iktidarı, devleti, proletarya diktatörlüğünü esas alan
sosyalizmden bahsetmiyoruz. Bizim esas aldığımız sosyalizm devlet dışılığı esas alan, iktidar ve devletten uzak
duran bu bağlamda her türlü hiyerarşik ve tahakküme karşı duran bir sosyalizmden bahsediyoruz.
İlk karşılaşmalar doğalında benim için Almanca dili ile geçti ancak onu tanıdıkça Kürtçe’sinin birçok Kürt’ten
daha iyi olduğunu görmek mümkündü. Öyle ki zamanla Mazlum Doğan Okulu öğrencilerine hem Kürtçe yazı
okumayı öğrettiği hem de gelen birçok farklı perspektif ve talimatları Bager arkadaşın arkadaş yapısına
Kürtçe’sinin akıcı oluşundan okuduğunu öğrenmiştim.
Avrupalıların dil yatkınlıklarını az çok bilen biriydim. Bu durumun tarihi ve sosyal köklerini bilmesem de
Avrupalıların özelde de Almanların dillere yatkınlığıyla bu bağlamda aşinaydım. Ancak bu kadar kısa zamanda
başka bir yerde gelip ana dilleri Kürtçe olan militanlara konuştukları dildeneğitim vermek gerçekten de
şaşırtıcıydı.
Gerillada moral etkinlikleri meşhurdur. Bizler moral derken geçmişte 15 günde bir her gerilla birliğinin Kültürel
düzeyini de artırmak için sergiledikleri kültürel etkinlikleri anlıyoruz. Bu etkinliklerde kimisi anı anlatır, kimisi
yazdığı ya da tanıdığımız sosyalist kişiliklerin şiirlerini okur, kimisi türkü söyler, kimisi bazı yoldaşların taklidini
yapar, kimisi yer ve zaman uygunsa halk oyunlarını yani folklor oynar, kimisi bir tiyatro derken kimisi de
pantomim gösterisi yapar.
Bir devrimci ya da bir gerilla sadece bir kavgacı değildir. Onun kavgası yeni bir insan ortaya çıkarma kavgası
olduğu için her şeyden önce onun kavgası kültürel bir kavgadır. Her türlü geriliğe, boyun eğmişliğe, haksızlığa,
adaletsizliğe derken kendisi olabilmenin kavgacısıdır. Bunun için her gerilla her şeyden önce bir sanatçı
inceliğinde olmak zorundadır. Yaşamı sanatkarane olmazsa o gerillanın yaşamının ya bir şeyleri eksik ve
yanlıştır ya da o gerilla yanlış bir şey yaşıyordur. Che Guevera’nın Yeni İnsanı ancak devrimcilerin kültürel
düzeylerinin yüksekliği ile mümkündür. Kültürel düzeyin yüksekliği özgürlüğe olan aşktır, her türlü ezme ve
ezilmeye karşı olan dik ve onurlu duruştur.
Niçin tüm bunları anlatıyorum diyeceksiniz. Bager arkadaş hem resmi diye tabir ettiğimiz son yıllarda belirli
günlerde kutlanan morallerde hem de coşkulu anlardayoldaşların doğal olarak varsa sazları ve gitarları ellerine
alıp gerçekleştirdikleri morallerde hep en önde olanlardan birisi olmasındandır. Hevalê Bager hem resmi
morallerde mutlaka yoldaşlarına birçok dilde devrimci türkü söylerken hem de doğal morallerde yer yer
onlarca parçayı peş peşe söylerdi. Her yoldaş dünyanın başka bir diyarında gelen bu enternasyonalist yoldaşa
gıpta ile bakardı. Hele Bager yoldaş Natalia’nın dile getirdiği Komandante Che Guevara parçasını söylediğinde
yoldaşlar kendisinden geçercesine ona alkışlar eşliğinde, sözlerine eşlik ederdi. Bager yoldaşın sürekli söylediği
başka bir parçası ise tabii ki dağın sesi olan Delila yoldaşın dile getirdiği Sê Jinên Azad yani Üç Özgür Kadın
parçasıydı. Bu türkü okulda Bager yoldaş ile anılırken Bager yoldaşın başka dillendirdiği bir parçası ise yine
Delila yoldaşın harika bir şekilde seslendirdiği Zilan parçasıydı.
Evet, Bager arkadaşı önce böyle tanıdım. Ancak tanıma elbette bununla sınırlı değildi. Onu tanıdıkça insana
olan sevgisi, insanlığa olan bağlılığı, sosyalizme tutku düzeyinde hayranlığı derken Rêber Apo’nun yeni
paradigmasına aşk düzeyinde sarılışı gözden hiç kaçmıyordu.
Umarım yanlış anlaşılmaz, insanların büyüdükleri ortamlar insanı etkiler, şekillendirir. Avrupa Kapitalist
Modernite’nin merkezidir. Bu merkez oluşunu, her insanına yedirmeden onları rahat bırakmaz. Bu öyle bir
merkez duruşudur ki, etrafındaki diğer insanları küçük görür hatta zamanında Afrika insanlarını pazarlara
sürerlerken insan olup olmadıklarını, acaba acı duyup duymadıklarını tartışacak kadar kendilerinden geçebilir
ve oldukça hümanist olan insanları bu hale getirebilmişlerdi. Benzer yaklaşımları zamanında Christopher
Columbusve arkadaşları Amerikalı yerlilere yapmışlardı. Onları insan yerine koymayarak istediklerini onlara
yapabileceklerini üstelik İncil’e dayandırarak yaptıklarını onlarca papazın rahibin yazdıklarından ve dile
getirdiklerinden biliyoruz.
Evet, Avrupa ben merkezcidir. Doğaldır ki kendi insanına da bunu verir. Kendi insanına kendisinin çok özel
olduğunu duygusunu vererek dünya üzerindeki sömürüsüne bir şekilde ortak ederek, susturur. Özcesi, Avrupalı
insanlar Afrikalıları, Asyalıları özelde de Orta Doğuluları küçük görürler. Bunun için hep bir şekilde onlara akıl
verirler. Ve bu dile getirdiklerimiz bireylerin iyi ya da kötü olduklarından kaynaklanmıyor. Kapitalist Modernist
sistem kendi eğitim sistemiyle Avrupa insanını bu hale getirmek için ellinden geleni yapar. Boşuna yaşamını
yitiren İmmanuel Wallerstein hepimiz biraz kapitalizmin çocuklarıyız dememiştir.Evet bunun için niyetleri öyle
olmasa bile, kendini büyük görmeler, diğerini küçük görmeler, bir şekilde üste kalmaları devrim saflarımızda da
görmemiz mümkündür.
Ancak kendim Bager yoldaşta kendini beğenmenin zerresini görmediğimi ifade etmem gerekiyor. Okulda belki
de yoldaşları arasında en komünal yani ortakçı olan, herkesle birleşen, herkesin derdine gücü oranında derman
olan, bu bağlamda toplumculukta başı çektiği gibi yaşam duruşuyla da son derece mütevaziydi.
Dışarıda bakanlar –eğer sarı kırmızıya çalan teni olmasa-hiçbir zaman bir Alman yoldaş olduğunu
anlayamazlardı. Çünkü o Kürdistan özgürlük dağlarına Che tarzı bir gelişi kendisine esas almıştı. Che anasında
ayrılırken boşuna, “Rosinante’nin kaburgaları yine batıyor. Yine yola düşme zamanı” dememiştir. Yine Che
Küba’yı bırakıp Afrika’da bilinmeyen bir ülkeye devrimci görevler için yola düştüğünde yine boşuna Fidel’e:
“Dünyanın başka ülkeleri benim mütevazi çabalarımın yardımını istiyor” da dememiştir. Dünyanın başka bir
ülkesine mütevazi çabalarıyla katkı sunmak isteyen biri her şeyden önce gideceği yerdeki devrimcilerle, oranın
halkıyla bir olmasıyla bunu mümkün kılar. Sorun oraların geri ya da ileri olması değildir, sorun orada yaşanan
adaletsizlikleri yüreğinin en hassas yerinde hissederek, onlara yapabilir ise biraz da olsa derman olmaktadır. Bu
biraz derman olmanın yolu ise kesinlikle mütevazi olmaktan geçer.
Bager yoldaş gerçekten de Che’nin bir hayranı olduğu gibi onun iyi bir yoldaşı idi. Öyle ki Che’nin memleketi
başta olmak üzere Latin Amerika’nın birçok ülkesine devrimcilik yapmak için gitmiştir. Almanca ve İngilizce’nin
yanına İspanyolcayı da eklemiştir. Dil son tahlilde iletişimdir. İnsanlarla en iyi ilişkilenme biçimi ise
konuşmaktır. Konuşmak ise yine dildir. Ve Bager yoldaş bu gerçekliği çok erkenden çözdüğü içindir ki, gittiği
her yerin dilini en erkenden etkili kullanmasını bilmiştir.
Evet bir devrimcinin en gelişkin bir özelliği de insanlarla ilişkilenmesidir. Türkiyeli büyük enternasyonalist
Kemal Pir yoldaşımız, ”günde yüz insan yüzü görmezsem yerimde duramam” demiştir. Yüz insan yüzü iletişim
demektir. Ruhen birleşmek demektir. Yüreğinin en derin yerinde his ediş demektir. Ve Bager yoldaş işte böyle
hem iletişim ile hem ruhsal birliği ile hem de his edişiyleen kısa zamanda dağların aranan bir militanı olmasını
bilmişti.
Elbette böyle bir yoldaşı her yerde ya da her zaman göremezsiniz ve istediğiniz zamanda böyle bir yoldaş ile
tanışamazsınız. Kimi zaman kader sizi böyle melek yüzlü, melek huylu, narin, sevecen, kibar, incelikli,
birikimiyle tam bir entelektüel, emeğiyle bir emekçi ve de devrimciliği ile bir eylemciyle tanıştırır. Ve sizin kader
dediğiniz ama bizim ise kendi yolumuzu çizeriz dediğimiz böylesine bir gerçeklikte Bager gibi yoldaşlar hep
aranan yoldaşlardır. Özlenenlerdir. Bir konuşması için tespih çektiğinizdir. Yüzünü görmek için onlarca
kilometre yol yürümeye göze aldıklarınızdır. Ve tabi merhabalaşırken de doyasıya sarılıp hal ve hatır
sorduklarınızdır. Unutamadıklarınızdır. Devrimcilik komünal olsa da böyle yoldaşları hep yüreğinizin en özel
yerinde kendinizle birlikte taşıdıklarınızdır.
Bager yoldaşın bulunduğu okula yanılmıyorsam iki ders vermiştim. Birisi Kürdistan Tarihi Dersi idi. Kürdistan
Tarihi’ni bizler işlerken elbette sadece Kürtleri ya da Kürdistanla olan hususları ele almıyoruz. Kapitalist
Modernite diye tabir ettiğimiz iktidarcı, baskıcı ve devletçi güçlerin karşısında yerini alan Demokratik
Modernite güçlerini de ele alıyoruz. Bu bağlamda Roma Köledar İmparatorluğunu ele alırken İsevi hareketin
içeride Roma köleciliğine karşı görkemli direnişi ile Kuzeyden adeta boy boy seferler halinde köle olmamak için
Roma’ya yönelen ve Roma’da intikam alan Germenleri, Teutonları, Alamanları ve tabi Galyaları, Normanları
derken ne kadar böyle köleliğe direnen halk varsa onlara da değiniyoruz. Onlara değinirken karakterlerini
anlamaya çalışıyoruz. Köle olmayan karakteri ele alıp çözümlemeye çalışıyoruz. Kendimize alacakları ise
alıyoruz. Bu bağlamda karakterlerini çözmek önemli bir yön oluyor. Bir yönüyle teslim olmayan, boyun
eğmeyen Germenler-Alamanları ele alıyor iken ancak diğer yandan ise kendi içlerinde ise başı boş, bildiğim
bildik, keyfi, sert kafalı, dar, sinirli, kendi dediğini esas alan Germenleri de tartışıyoruz. Bunları tartışırken Bager
arkadaşı Alman tarihinin derinliklerine götürerek sorular soruyoruz ve ilginç olan odur ki, dünyanın neresinde
yaşarsak yaşayalım eğer aşiretlerin güçlü yaşandığı alanlarda gelmiş isek, birbirimize benzediğimizdir. Nitekim
Bager yoldaş kalkıp biraz kendisini biraz Germenleri anlattığında okulun tümü şaşkınlıkla Germenlerle Kürtlerin
ya da Germenlerle Arapların, Germenlerle Farsların derken dünyanın herhangi bir yerindeki bir halkla
Germenlerin yani Alamanların ne kadar da birbirine benzediğini hayretle görüyorlar. Değişiklikler varsa o da
son iki yüzyıldır Ulus Devlet denen canavarın geliştirdiği sahte milliyetçilik, dincilikle, cinsiyetçilikle ve özelde de
bilimcilikle halkları parçalayan, birbirine düşman kılan ideolojilerin yol açtığı değişikler olduğunu da görüyorlar.
Bunu gördükçe doğal komünal yaşama daha fazla sarılıyor, Ulus Devletlerin yol açtığı milliyetçiliğe ve her
türden benzer ideolojilere karşı ise mücadele azimleri daha da gelişiyor.
Evet, hepimiz biraz da birbirimize benzediğimiz içindir ki dünyanın diğer ucunda kalkan bir Che Afrika devrimi
için yola koyuluyor. Ve Bager gibi bir yoldaşta dünyanın başka bir yerinde dünyanın birçok farklı ülkesine
halkların ruhunu taşıyabiliyor.
Bager yoldaşla bu şekilde birçok derste açıkça tartışıyoruz. O soru soruyor yoldaşlar cevaplıyor, yoldaşlar
soruyor o cevaplamaya kalkışıyor. Devrimcilik birbirini tamamlama değil midir? Eğer devrimcilik birbirini
tamamlama eylemi ise Bager yoldaş yoldaşlarına katacakları katıyor, yoldaşları da ona katacaklarını katıyorlar.
Bager yoldaşın derinliğini gördükçe elbette tartışmalarımız dünyanın birçok yerine kayıyor. Tartıştıkça Bager
yoldaşın Kürdistan dağlarını bilinçli bir şekilde tercih ederek geldiğini rahatlıkla görebiliyoruz. Öyle ki Avrupa
başta olmak üzere dünyanın başka yerlerinde Rêber Apo’nun paradigmasına olan ilgiyi en çok ondan
öğreniyorum. 1990’lardan bu yana Avrupa başta olmak üzere dünyanın birçok yerinde yeni arayışları isim isim
anlatıyor. Doğrusu,anlattıkça başta ben olmak üzere birçok yoldaşın ufku açılıyor. Dünyanın başka bir yerindeki
yoldaşlarla aynı düşünceleri, ruh dünyasını aynı umutla paylaşmak sözün tam manasıyla yüreğimizi ferahlattığı
gibi ufkumuzu da açıyor. Elbette okuduklarımız oluyor, elbette geçmişte de gördüğüm ve tartıştığım birçok
alman yoldaş başta olmak üzere birçok enternasyonal yoldaş olmuştur. Ancak Rêber Apo’nun paradigmasını en
fazla Bager yoldaşla tartıştığımı söylersem fazla değil eksik söylemiş olurum.
Devre sonu yaklaşıyor. Bizlerde devreler tamamlanmadan önce platformlar yapılır. Platformlar kendimizi
gözden geçirme ortamlarıdır. Yoldaşların size eleştirileri sizin onlara ve kendinize dönük özeleştiriniz esasta
yaşama karşı eleştirel yaklaşarak düzeltme eylemi oluyor. Bu bağlamda Özgürlük Gerillasının kendisini gözden
geçirmenin en etkili silahı eleştiri ve özeleştiri silahıdır. Bu platformların temel amacı Demokratik Modernite ile
buluşmayan özelliklerimizin açığa çıkarılarak eleştiriden geçirilerek düzeltilmesidir.
Bager yoldaşın da platformu oluyor. Platformunda yoldaşların kendisine ne kadar saygı duydukları geliştirilen
eleştirilerde görülüyor. Elbette bir devrimciye olan saygıyı bir devrimci kendisi yaratır. Bager yoldaşa gösterilen
saygının temelinde Bager yoldaşın sosyalist kişiliği yattığını her yoldaş görüyor.
Tuhaf gelecek ancak belirtmekte yarar görüyorum. Özgürlük Savaşçılarının en ileri düzeyde savundukları
gerçeklik herkesin kendi gerçekliği ve rengiyle devrimci mücadeleye katılmasıdır. Arap ise Araphalkının rengiyle
katılmasıdır. Türk ise Türk halkının rengi. Ermeni ise Ermeni halkının rengi. Süryani ise Süryani halkının rengi. Ya
da alevi ise alevi toplumunun rengi ile, Êzîdî ise Êzîdîtoplumunun rengiyle katılması istenir. Çünkü kendi
rengiyle devrim mücadelesine katılmayanlar ya da katılamayanlar tüm enerjilerini açığa çıkaramıyorlar.
Sonuçta birilerini ya da bazılarını çok fazla dikkate alan gerçeklikler kendi gerçeklerini açığa çıkaramazlar. Bager
yoldaş yaşamıyla, duruşuyla, diliyle, türküsüyle, yoldaşlarla olan ilişkisiyle seçkin bir duruşun sahibi iken,
platformda Kürtçe konuşamayan ve raporunu da okuyamayan bir Kürt militana Bager yoldaşı kendisine örnek
alınması söylenerek eleştirilirken, Bager yoldaşın platformu geçmesine rağmen ona da mutlaka Alman
gerçekliği üzerinde yoğunlaşması gerektiği belirtilerek, her çiçeğin kendi kökleri üzerine yeşerdiği hatırlatılması
yapılıyor. Yani bir alman yoldaş olarak Kürt olmamalıydı. Kürtleri anlamak için onlarla empati elbette
yapabilmeliydi, yapmalıydı da.
Bager yoldaş işte böyle bir yoldaştı. Gerilla ve devrimcilik ile o kadar bütünleşmişti ki, yoldaşları ona gıpta ile
bakıyorlardı.
Devre bitimi ardından da Mazlum Doğan Parti Okuluna Koma Amara Müzik gurubu da gelmişti. Bager yoldaş
onlarca parçayı onlarla birlikte birçok dilde dillendirerek tüm yoldaşlarını da coşturdu. Almanya’da büyüyen
biri olarak Wedding parçasını söylemesini istediğim de ise yıllardan sonra alman devriminin önemli
marşlarından olan Wedding marşını Bager yoldaşın ağzından duymuş olmam benim için başka bir sevinç ve
moraldi.
Bager yoldaşın yeteneklerini artık az çok tüm yoldaşlar biliyordu. Birçok yeteneğinin yanı sıra çok güzel gitar ve
bir de keman yani Violine çalmasıydı. Gitar çalmasını okuldaki morallerde herkes görmüştü. Kaldı ki Bager
yoldaş sadece gitar ve violine çalmıyordu, aynı güzelikte seslendiriyordu da. Bunun için tartışmalarda birçok
farklı dilde birkaç parça hazırlamaları için Kültür Komitesine düzenlendi. Temel hedef Erdal-Engin Sincer,
Atakan-Süleyman Çoban, Agit-Mahsum Korkmaz yoldaşlara ilişkin farklı dillerde türküler hazırlayıp
söylemesiydi. Bir kış boyunca Koma AwazênÇiyaMüzik Gurubuyla Komandante Che Guevara türküsünde
görüldüğü gibi devrimcileri ölümsüzleştirecek türküler hazırlamak için düzenlenmişti. Nitekim Bager yoldaş bir
süreliğine Kültür çalışmalarına düzenlendi.
Bager yoldaş Kültür çalışmalarında yer alırken de hem görüşüyorduk ancak en fazla da yazışmalarımız
sürmüştür. Çok derinlikli ideolojik değerlendirmeleri olduğu için yazdıkları yazıları dışarıya göndermem için
bana birkaç kez yazılarını göndermişti. Kaldı ki bende kendisine paradigmayı işleyen yazılar yazmasını
önermiştim. Yine Türk alman, Kürt alman ilişkilerini incelemek için materyal istemişti. Yanımda hazır bulunan
yine sanal ortamda yoldaşlarda isteyip getirdiğim tüm materyalleri de Bager yoldaşa göndermiştim.
Bizler Kürdistan gerillasına, Demokratik Modernite paradigmasına katkıları son derece fazla olacak olan bir
yoldaşın yazılarını, türkülerini beklerken 14 Aralık 2018 günü sömürgeci faşist Türkdevleti güçleri tarafından
gerçekleştirilen bir hava saldırısında şahadet haberini aldık. Sözün tam manasıyla Bager yoldaşı tanıyan tüm
yoldaşlar yıkıldı. Konuşamaz oldular.
Kürdistan’da kışların sertliği bilinir. Bu sert kış ayında yoldaşlar Bager yoldaşın cenazesini vurulduğu yerde alıp
Gerilla Şehitliğine getirdiler. Şehitliğe onu defnederken kendim de hazırdım. Yoldaşlarda bir ses çıkmazken göz
yaşları ise durmuyordu. Çünkü onu defneden yoldaşların tümü onu az çok tanıyorlardı. Yoldaşların en büyük
öfkesi aramızda binlerce kilometre uzaklarda Kürdistan devrimine Che tarzında katılan bir yoldaşın aramızdan
alınıp götürülmesiydi. Devrime adım atanlar bilirler ki, devrimin ve devrimci olmanın bedeli vardır. Yeni Bir
Dünyanın Mümkün olduğuna inananlar elbette bunun bedelsiz olmayacağını da biliyorlar. Bunun için bugüne
kadar Kürdistan Özgürlük Kavgasında on binlerce devrimci canını bu devrime adadı.
Biliyoruz ki dağlara ve gerillaya gözünü diken her devrimcinin duruşu her zaman Che’nin: “Ölüm, nereden ve
nasıl gelirse gelsin, silahlarımız elden ele geçecekse, savaş sloganlarımız kulaktan kulağa yayılacaksa ve
başkaları savaş ve zafer naralarıyla ve de makineli tüfek sesleriyle cenazelerimize ağıt yakacaksa, hoş geldi, safa
geldi” duruşunda saklıdır.
Bunu böyle olduğunu bilsekte binlerce kilometre uzaklarda kalkıp gelen ve bizimle diğer dünya arasında bir
devrim köprüsü oluşturabilecek bir yoldaşın bizden alınıp götürülmesi, kabul edeceğimiz ve hazmedeceğimiz
bir gerçeklik asla olmayacaktır.
Bunun için Emma Goldman’ın dediği gibi; ”Düş güneş altında bir üzüm tanesi olarak kaldıkça” bizler de Bager
yoldaşlarımızın şahsında tüm devrimcilerin özgürlük rüyalarını gerçekleştirmek için mücadelemize yüklendikçe
yükleneceğiz.
Yaşam desturumuz, yaşam arayışımız ve yaşam ilkemiz her zaman hep:
-Hasta la Victoria Siempre!
-Ya Sosyalizm ya Sosyalizm!
-”Yaşam ya Özgür Olacak ya Özgür Olacak!”tır.